Ferenc Herczeg’in “Paganlar-Altınkapının
Yolcuları” isimli (İlkbiz Yayınevi, Ocak 2005, İstanbul) muhteşem romanındaki
ozan türküleri, Macarcadan çeviren Adem Fidan’ın mükemmel tercümesi. Herczeg
tarafından yazılan bu şiirler, modern dönemde yazılmasına rağmen romanın
konusunun geçtiği dönemi aratmamaktadır. Savaş, insan ve tarihin
karanlıklarında yitirilmiş şeylerin tasvirleriyle insanı büyüleyen muhteşem bir
romandır.
Ozan Ekese, Peçenekler arasında dolaşan bir
ozan. Muhtemelen Macar. Romanın aralarında okuduğu destanlarla (her ne kadar
kurgu olsa da) asırlar ötesinden insanın ruhuna dokunur. Artık tozlu sayfalarda
ve toprağın altında kalmış eski bir dünyanın çığlığıdır. "Nasıl tarihi
roman yazılır?" dersi vermektedir...
Destanları yine eski dünyanın çığlıklarından
kadim bir Alan cırı ile dinlemenizi tavsiye ediyorum: Cırçı Omar, Hey Alanla
Gazavatka Turganbız: http://www.youtube.com/watch?v=-qKXLR8EWAc
1) Ozan Ekese’nin okuduğu
“Thonuzoba Destanı” (s. 77-80)
İşte çıktı yola Gezaoğlu İstvan
Ardında bin atlı, dinlemez ferman
Elde istavroz, belde yatağan,
Doğuya at sürdü, geçip Tisza’dan.
“Paganların başbuğu,
hey koca Thonuzoba,
Seni yoklamaya geldim, merhaba!
Efendimiz İsa’ya inandın mı acaba?”
Thonuzoba, bıyık burarak şöyle;
Dedi: “Tanrı mı o, doğruyu söyle!
Tanrı olsa biner miydi eşeğe,
Hem ona Çıfıtlar atar mıydı taş?
Bizce Tanrı böyle olmaz arkadaş!”
“Paganların başbuğu, hey koca Thonuzoba,
Uzun yoldan sana geldim, merhaba!
Meryem Anamıza inandın mı acaba?”
Thonuzoba, bıyık burarak şöyle;
Dedi: “Olur mu bu, doğruyu söyle.
Hatun kişi hatuna belki olur baş,
Ama er kişi başka, bizce budur hak,
Hele sen koca sakallı Okkan’a bak.
Tanrı dediğin böyle olur, arkadaş!”
“Paganların başbuğu, hey koca Thonuzoba,
Bir daha deneyim mi seni, merhaba!
Kutsal ruha inandın mı acaba?”
Thonuzoba, bıyık burarak şöyle;
Dedi: “Kutsal ruh nedir ki öyle,
Güvercin Tanrıya yok hiç itimadım,
Bana Tuğrul Tanrı’yı vermiş ecdadım!”
Döndü Macar İstvan yiğitlerine,
Dedi: “Şuna derince bir mezar kazın,
Belalı adamı içine atın!”
Az sonra varınca çukur dizine,
Thonuzoba güldü: “Gam yemem yine,
Tanrı böyle yazmış alın yazımı,
Yanıma gömsünler sülün tazımı!”
“Durun hele erlerim, azıcık durun,
Sülün tazısını getirin şunun!”
Derin çukur yükselince beline,
Thonuzoba bıyığını aldı eline:
“Çok yanarım gümüş nallı tayıma,
Yanıma isterdim, kendi payıma!”
“Durun hele erlerim, azıcık durun,
Gümüş nallı atını getirin şunun!”
En son mezarı boyuna dek yükseldi.
Thonuzoba son sözlerine geldi:
“Gam değil kara toprak olsa da erim,
Yıldız gözlü eşim sağ olsun derim!”
Karısı yürüdü, dedi ki: “Erim,
Yerim yanındadır, ben de gelirim.
Sensiz yaşayamam, başımda kara,
Yalnız oğullarım yanmasın nâra.”
“Sırmalı tüllerim yanaklarımda,
Sarı çizmelerim ayaklarımda,
Alpar’ı gözünden öpüp seveyim;
Örkönd’ü emzirip öyle geleyim!”
“Beni de gömsünler senin yanına,
Kanımı katsınlar sıcak kanına”
2) Ozan Ekese’nin okuduğu “Thonuzoba Çok Yaşa
Destanı” (s. 80-81)
Thonuzoba boru çaldı erlere,
Yiğitleri atladı eğerlere.
Dağ taşı tuttular baştanbaşa,
Haykırdılar: Thonuzoba çok yaşa!
Samur kürke, çelik zırha bürünür,
Tulgasında şahin tüyü görünür.
Altın balta asar da sol yanına,
Nurlar iner bembeyaz sakalına.
Çadırının dört yakası ateştir,
Peçenekler yıldızsa o güneştir,
Yerde kurda, gökte kartala eştir,
Koca Thonuzoba yaşa, çok yaşa!
Şahlandı mı Thonuzoba bir kere,
Durduramaz ne dağ ne gök ne dere,
Atlıları nara salar dört yere,
Peçenekler kurban olsun olsun bu başa:
Koca Thonuzoba, yaşa bin yaşa!
Romanı merak edenler şuraya: http://eksisozluk.com/entry/28080655 ve
şuraya: http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=3521 bakabilir.